Dedemi 5 Haziran sabahı saat 8.45 sularında kaybettik. 5 Haziran günü ölümle, dünyadan göç etmekle daha yakından tanıştım. Bu tanışma benim için çok zorlu oldu. Evet, bugüne kadar hayatımda çok özel yerlere sahip olan birçok insanı kaybettim. Ancak 5 Haziran günü ilk defa dopdolu anılarımın olduğu, bolca zaman geçirdiğim benim için çok özel bir yere sahip olan biri hayatımdan göç etti. Bu yazıları yazarken bile hayatın ne kadar kısa olduğunu düşünüp, şaşırıyorum.

Bu yazıyı yazmaktaki amacım aslında hayatın ne kadar kısa olduğunu ve bu yazıyı okurken bile sağlığımız yerindeyse, nefes alabiliyorsak şükretmenin ne kadar önemli olduğu üzerine kafa patlatmak. Bilmiyorum, bu acıya nasıl alışılıyor. O yaşadığım tüm güzel anıları hatırlarken nasıl olacak da gözüm dolmayacak. Herkes kimleri kimleri kaybediyor demek ki insan zamanla alışıyor bu acıya. Herhalde yaşanan bu acı geçmiyor da, insan bu acıyla yaşamayı öğreniyor. Daha şimdiden özledim; sohbetlerini, esprilerini, şakalarını… Umarım orada mutlusundur dedeciğim çünkü tek tesellim bu. O kadar ağır operasyonlar geçirdikten sonra eğer bugün yaşasaydın belki de çok acı çekecektin. Belki de bizim yaptığımız bencillik ve şu an orada huzura ermişsindir. Bizi de hoş gör, zamanla alışacağız yokluğuna.

Zamanla öğreneceğiz sensiz yaşamayı… Ama emin ol ki senin yerin her zaman bende aynı kalacak. Şu an biri bana gelip; “Bir dilek hakkın var ne dilemek istersin?” diye sorsa, seninle yarım saat bile olsa sohbet etmeyi isterdim. Senin benimle uğraşmanı bile özledim dedeciğim. Bir gün sormuştum “Dede benimle niye bu kadar çok uğraşıyorsun?” diye. Sen de “Seninle uğraşmak çok hoşuma gidiyor, o kadar kolay kanıyorsun ki çok eğlenceli oluyor.” demiştin. Ah be canım dedem. Bu ayrılık şimdi olmazdı da belki bir on yıl sonra olurdu.

Kısacası bu ayrılık dünyanın kanunu gereği elbet bir gün olmak zorundaydı ve kaderimize de şimdi ayrılmak yazılmış. Buna ne yaparsak yapalım karşı koyamayız. Ben de bu ayrılık ile birlikte gerçekten dopdolu zaman geçirdiğin birini ebediyete yollamanın acısıyla tanıştım. Kendimi daha olgun ve daha büyümüş hissediyorum. Galiba bu ayrılık acıları insanı büyütüyor. Ama ben ne kadar büyürsem büyüyeyim hep senin Aloş’unum. Başta da dediğim gibi bu yazıyı yazmaktaki amacım dedemi hem tekrardan anmak hem de iki günlük dünyada ufak tefek şeyler için kendimizi, çevremizi üzmeye gerek olmadığını, eğer bugün sağlıklıysak, bunun her şeyden önemli olduğunu, pırlantadan, elmastan, her şeyden daha değerli olduğunu vurgulamaktı. Umarım kimse iki saniye sonra ne olacağımızı bilmediğimiz dünyada ufak tefek, anlamsız şeyler için kendini üzüp, yıpratmaz. Çünkü emin olun ki hayat bunun için çok kısa.